Thursday, August 05, 2004

MHP ve Generaller: MHP Ideolojisinin Geregini Yapiyor!..

MHP ve Generaller: MHP Ideolojisinin Geregini Yapiyor!..

Levent Basturk





5 Agustos 2004







MHP'nin 313 generale gonderdigi "uyari yapiniz" cagrisina pek cok kesimden tepki geldi ve MHP'nin yaptiginin demokratik bir rejimde bir siyasi partinin yapmamasi gereken bir sey oldugu uzerine vurgu yapildi. Isin gercegi, beni sasirtan MHP'nin yaptigi degil, cagriya gelen bu gelen tepkiler oldu. Tepkiler biraz konjokturel biraz da duygusal. Eger oturulup da MHP olayi bir tarihsel perspektif icerisinde degerlendirilmis olsa idi, MHP'nin bu eyleminde hic de sasilacak birsey olmadigi kolayca anlasilirdi.*





Neden MHP'nin yaptiginda sasirtici olan bir sey yok? MHP Turk milliyetciligini siar edinmis bir parti. Ancak Turkiye'de Turk milliyetciliginin elit ve halk tabakalari tarafindan algilanisindaki nuans hic bir zaman hatirdan cikarilmamasi lazim. Elit icin Turk milliyetciligi Batililasma icin bir arac fonksiyonu gorurken, halk tabakalari icin hem dinsel icerik tasiyor hem de karsi-Batici bir islev goruyor. Ancak her ikisinin birlestigi nokta "devletin bekasi". Bir baska deyisle Turkiye'deki milliyetci bakis acilari soyut ve kutsallastirilmis bir devlet nosyonu uzerine oturuyor ve ordu da bu devletin bir omurgasi kabul ediliyor. Nitekim, Turk milliyetciligi, Osmanli'nin son doneminde "devlet nasil kurtarilir?" sorusuna verilen bir cevap olarak doguyor ve buyuk olcude taraftarlarini ordunun subay zumresi icinde buluyor.



Eger MHP olayini sadece Turkes ve onun gelistirdigi bir hareket cercevesinde ele alacaksaniz, yukarida belirttigim hususa zit bir sey bulamayacaksiniz. Turkes de ordudan gelen subay kokenli bir insan. Ustelik 1940larin basinda bazi orgutlenmelerin icinde yer almaya basliyor. Sonra onu 1960 darbecileri arasinda goruyoruz. Radyodan darbenin anonsunu o yapiyor ve yeni kabinede basbakan yardimcisi oluyor. Darbeci subaylar arasinda (sozde) demokrasiye hemen gecilmemesi konusunda en israrli olanlar arasinda. Ona gore once devletin guclenmesini saglayacak bazi reformlarin yapilmasi ve pekistirilmesi lazim.



Sonra Turkes'i siyasal hayat icerisinde goruyoruz. Cumhuriyetci Koylu Millet Partisi'ni ele gecirdikten sonra onu once MHP'ye donusturuyor ve sonra Ulkuculuk denilen bir genclik hareketinin ortaya cikmasina onderlik ediyor. MHP ideolojisinde devletin tasidigi onem gozunune alindiginda, MHP'nin su an yaptiginda sasilacak bir durum yok. Devlet bu ideolojide kutsal ve elestirilmez bir varlik. Halk icin varolan degil, halkin onun icin varoldugu, ogruna olunen ve oldurulen bir varlik. "Milli" olmasi gereken bu devlet, ayni zamanda da "guclu" bir iktidara sahip olmali. Burda gucten kasit ise otoriter bir idare anlayisi ve sivil toplumun ozerklikten mahrumiyetidir. Duzen ve devlet arasinda kesin bir ayrim cizen bu hareket, mevcut duzen elestirilmekle beraber, devleti bu elestiriden munezzeh tutar. Cunku o kutsal ve soyut bir varlik olarak elestirilerden muaftir ve duzenle de asla ozdes degildir!... Olmasi gereken "kohne" duzenin degistirilmesidir. Kohne duzen degistirilecek ve yerine "milli" bir Devlet kurulacak ve "guclu iktidar" olacaktir. Bu iktidar da ancak "basbug" bir figurle kendini gosterebilir. Ote yandan yuz kafadan farkliliklarin ortak bir paydada bulusarak ortaya cikmasi olan demokratik uzlasma ne bu anlamda guclu iktidara ne de basbug figure yer verebilir. Buradan da anlasilacagi gibi, MHP'nin demokrasi vizyonu, bu kavramdan anlasilmasi gereken bir anlam tasimaz. MHP'nin demokrasisi, hepsi devlet partisi olan ya da resmi ideolojinin turevlerini savunan partilerin birbirleriyle secimden secime yarisidir.



Bu zihin yapisi icinde, tabii ki, guclu bir ordu cok merkezi bir role sahiptir. Aslinda bu ordu, asker-milletin icinden cikan bir ordudur ve bu gerceklik, ulkucu zihin yapisinda "ordu-millet elele" slogani ile kendini ifade eder. Bu durumda, Ordu-millet elele ise, adi demokrasi olmakla birlikte, oyle oldugu suphe goturur bir rejimde MHP'nin iktidari orduya sikayet etmesinden dogal ne olabilir?



Sonra ulkucu hareketin kendine "devleti kurtarma misyonu" bicmis para-militer bir hareket oldugunu gozden uzak tutmayalim. Dunyanin en buyuk ordularindan birine sahip olan bir ulkede, varlik sebebini komunizme karsi mucadele siarinda bulmus olan bu hareket, ironik bir bicimde, kendine devleti kurtarma misyonu bicerek yola cikmistir. Aslinda ortada devletin korunmasini gerektiren guclu bir komunist hareket yoktur. Evet, gencler arasinda komunizm bir cazibe merkezi olusturmustur; ama bunun hakikaten komunist bir ihtilale donuseceginin somut ve soyut hic bir isareti yoktur. Isin gercegi, devlet piyasada cirit atan, aralarinda DEV-YOL gibi en guclu teskilatlarin da bulundugu, sol orgutlere buyuk olcude sizmis, ve hatta bu orgutlerin liderlik kadrolarinin bir kisminin istihbaratla baglantili kisilerce doldurulmasini saglamistir. Ancak butun dunyada sol cereyanlarin varlik gosterdigi bir ortamda, Turkiye eliti meydani sadece tek bir akima birakmak istememis ve milliyetci akim da adeta devletin bir para-militer gucu gibi ortaya cikmis ve vatan ve milleti koruma ugruna buyuk islevlere soyunmustur. Bu durum, devletin ileri gelenleri acisindan hic de fena olmamistir; cunku sola ilaveten 1970lerde genclik arasinda Islami cereyanlar da yayilmaya baslamistir ve MHP gencligi bu gelismeye set cekmek icin kurulmamissa da, bu yolda onemli misyon ustlenmeye en uygun aday olarak gorulmustur.



Ozellikle Iran devrimine giden yolda Islamci akimlarin kazandigi momentum karsisinda Turk devleti hazirliksiz yakalanmamis, MHP'nin milliyetci ideolojisinde yapilan bazi rotuslarla partinin ideolojisini biraz Islamilestirmesi ile, ulkucu hareket hem komunizm hem de Islamcilik karsisinda bir emniyet subabi rolunu ustlenmistir. Ulkucu hareket yeri geldiginde bu akimlarin her ikisine karsi da siddet kullanmaktan cekinmeyecektir. O devletin yanindadir; ne koku disarda kizil komunizme, ne de yesil komunizme (Islamcilik) gecit verecektir.



Ancak, bu Islam'a kayis sureci beklenmedik bir istikamet kazanmistir. Turkes ve etrafindaki kentlilesmis laik milliyetci liderlik kadrosu, cogunlugu tasra kokenli genclik tabaninda olan bu Islamilesmenin dozajini kontrolde olcuyu kacirmistir. Hatta o hale gelmistir ki, artik parti ile genclik orgutunun kullandiklari ideolojik jargonda farkliliklar ortaya cikmis, ve hatta ordu icinde Turkes sempatizani subaylar, bizzat Turkes'e genclik teskilatinin cikardigi bazi yayinlara son verilmesi gerektigi ve son verilmezse kendilerini karsilarinda bulacaklarini soylemislerdir. Bu sikayetten sonra Turkes, piyasadaki diger Islamci dergilerden pek farki olmayan Ulkucu Genclik Dernegi'nin yayinladigi Nizam-i Alem dergisine son verdirecektir.. Bununla beraber, ok yaydan bir kez cikmis, harekette istenmeyen bir mecraya kayis bas gostermistir. Genclikte gorulen bu Islamcilasma ordu mensuplarini tedirgin ettigi icin, darbenin basini ceken kuvvet komutanlarindan biri (Nurettin Ersin) MHP cizgisine yakin olmasina ragmen, ulkuculer 1980 darbesinden sonra en az solun yedigi kadar darbe yiyecek, Turkes bile uzun sure hapisten cikamayacaktir. Ulkucu hareket devlet nazarindaki guvenilirligini yitirmistir. Bu nokta batici elit milliyetciligi ile tasra milliyetciligi arasindaki gerilim noktasini da ortaya koyan ve DSP-MHP koalisyonu sirasinda kendini cesitli defalar gosteren bir catismanin da kendisidir.



1980 darbesi sonrasi maruz kalinan butun zorluklara ragmen MHP eliti 1980 darbesine karsi acikca tavir koymamistir. Durusmalari esnasinda MHP liderligi devamli olarak, "fikirlerimiz iktidarda biz hapisteyiz" diyerek kendilerini savunacaklardir. Bunda sasilacak birsey yoktur: Turkes 1960 darbesini yapanlar arasindadir ve 1971 darbesini desteklemistir. Dolayisiyla 1980'de de karsi cikacak bir durum yoktur; kendisinin hapiste olmasinin disinda. Onemli olan devlettir ve onun hikmetinden sual olunmaz.





1980 sonrasinda MHP'nin izledigi nokta da uzerinde durulmaya deger. MHP kendini bu donemde "artik oyuna gelmeyecegiz, balkondan seyredecegiz" gibi laflara ragmen, kendi safini yine devletin yaninda belirlemis ve devletle varolan eski iliski bicimini yenilemistir. Bu surecte Islami yonleri agir basan Muhsin Yazicioglu ve ekibinin ayrilmasi Turkes'in devlet nazarindaki kredibilitesini artirmasini kolaylastirmistir. Yazicioglu’nun kendisi gibi dusunen kitleyi tamamen cekememesine ragmen, Yazicioglu gibi dusunenler partinin soz soyleyen kadrosunda varligini yitirmis ve MHP devletle yeniden nikah tazelemistir. Guneydogudan gelen asker cenazeleri de MHP'nin ekmegine yag surmeye baslamistir.



Yukarida degindigim batici elit milliyetciligi ile tasra milliyetciligi arasindaki gerilim nedeniyle devlet kademeleri MHP tabanina guvenmemekte ve her zaman temkinli davranmaktadir. Bunu Ecevit’le girilecek koalisyon doneminde acikca gostermisler, MHP'ye koalisyonun sartlarini onceden dayatmislar ve MHP'yi kendi sartlari icinde iktidara alarak, MHP liderliginin devletce guvenilmeyen tabanina karsi sagir kalmasini kolaylastirmislardir. Bu tabii ki, bir secim sonra MHP'nin erimesini beraberinde getirmistir. Ote yandan ise bir seyi acikca ortaya koymustur: MHP'nin devletle millet arasindaki secimde tercihi devlettir.Eger tercih millet aleyhine ve devlet lehine yapilmissa, MHP'nin 313 generale hukumeti sikayet eden ve uyari yapma talebinde bulunan bir mektup gondermesinden dogal ne olabilir?



Bu durumda ortaya cikan gercek sudur: sasilmasi gereken MHP'nin yaptigi degil, MHP'nin yaptigina sasilmasidir. Ayrica Turk demokrasisinin devletle danisikli dogus icinde olan partilerin yaristigi bir sozde demokrasi oldugu gozonune alindiginda ortada garip bir durum yoktur. Turk siyasi tarihinde iddiali olarak ortaya cikan butun partiler isin basinda devletin belli odaklarindan icazet almadan ortaya cikmis partiler degildir. Buna AK Parti de dahildir. Bu partiler devletle olan pazarliklarinin disina ciktiklarinda ise sorun baslamakta, sonunda is darbelere kadar varmaktadir. AK Parti'ye karsi su an belli merkezlerde var olan tepkinin temelinde de, bu partinin hakikaten Islamci bir parti olmasi degil, yapilan pazarligi zorlayan girisimlerde bulunmasidir.

****





*Simdi konuyu acmadan once, unutmamak icin hemen deginmek istedigim bir mesele var. Mehmet Agar da tepki gostermis ve "demokrasilerde sikayet mercii ordu degil, halktir" demis. Bu tepki beni sasirtmadi; ama tiksindirdi. Halk onunde hesap vermekten kacmis, devletin tetikciligini yapan cinayet sebekelerin reisligini yapmis, uyusturucu dahil kirli islere bulasmis, sadece siyasi nufus kazanmakla yetinmeyip, elde ettigi kara paralarla kendine servet de edinmis; ama yaptiklarinin hesabini hala yargi onunde vermemis ve hatta yargi onune cikarilmasi taleplerini "ne yaptimsa devlet icin yaptim, konusursam altinda cok ezilen olur" diyerek tehditle savusturmus bu insanin bu yaptigi tek bir kelime ile ifade edilebilir: igrenclik.



© Levent Basturk-SIYASET VE TOPLUM FORUMU