Tuesday, May 31, 2011

BİR "SEMBOL" OLARAK ÜSAME VE ÖLÜMÜ: İSLAM DÜNYASI VE AMERİKAN DIŞ SİYASETİ - 1


BİR "SEMBOL" OLARAK ÜSAME VE ÖLÜMÜ: İSLAM DÜNYASI VE 

AMERİKAN DIŞ SİYASETİ - 1




Son on yıl içinde, Üsame Bin Ladin'in öldüğü veya öldürüldüğü haberini bir kaç defa duymuştuk. Bu son ölüm haberi diğerlerinden farklı. Bu defa Amerika Üsame'nin öldüğüne kesin inanmamızı istedi. Bizzat Başkan Barack Obama'nin büyük bir zafer kazanmış bir kumandan edasıyla Amerika'nın bir numaralı düşmanının olduğunu bütün dünyaya ilan etmesini başka türlü yorumlamak imkansız. 


Eğer hal böyleyse, Üsame'nin öldürüldüğünün ilan edildiği anda Amerikan makamlarınca yapılan resmi açıklamalarla yirmi dört saat sonra konuya ilişkin yapılan resmi açıklamalar arasındaki çelişki boyutundaki farklılıklar neyin nesi? Yazının konusu bu farklılıklar olmadığı için onların neler olduğuna burada değinmek istemiyorum, ama nedenini ben şöyle açıklıyorum: İlk resmi açıklamalar Amerikan kamuoyunu etkilemek için yapılmış açıklamalardı. Haberden mest olmuş Amerikan halkının büyük çoğunluğunun sonradan yapılacak düzeltmelere dikkat etmeyeceği varsayıldı. Müteakkip günlerde yapılan ve Obama'nın halk tarafından tasvip edilme oranının yüzde 60'a çıktığını gösteren kamuoyu araştırmaları bu varsayımı doğruladı. İkinci resmi açıklama ile yapılan düzeltmeler ise, birilerinin olayı deşeleyip alternatif açıklamalarla gelmesi girişimlerinin önüne geçmek çabasıydı. 


Ancak Üsame ve El Kaide konusunda bu zamana kadar merkez medyada ve resmi makamlarca söylenenlere inanmayan kesimler, eski inançlarına daha kuvvetle sarılmaya başladılar. Bir kısmına göre, Üsame zaten 2001 yılında ölmüştü, bazılarına göre de 2006'da. Onlara göre, bu haberin arkasında başka amaçlar vardı. Bir kısmına göre ise Üsame hala hayatta... Kimileri de El Kaide diye bir örgütün hiç bir zaman olmadığını söylemeye devam ediyor, bir diğer kesim de bu örgütün CIA tarafından kurulmuş ve yönetilen ya da CIA için taşeron olarak çalışan bir örgüt olduğunda ısrar ediyor... 


Dünyanın dört bir tarafında sözlü ve yazılı medyada ve sosyal paylaşım sitelerinde herkes Üsame'nin ölüm haberinin ayrıntıları ve çelişkileri üzerine canhıraş bir gayret içinde olumlayan ya da yadsıyan yorumlar yapmakla meşguldü. 


Bu tartışmalarda genellikle gözden kaçırılan şunlar oldu:


A - Üsame 2001 yılında veya başka başka bir tarihte ölmüş veya öldürülmüş olsa bile, yakın zamana kadar bir "sembol" olarak yaşamaya devam etti. Onu bir sembol olarak yaşatan iki faktör vardı: Birincisi, ülkeden ülkeye boyutları değişse de, hemen hemen hepsinde otoriter baskı rejimlerinin hakim olduğu müslüman dünyada, Üsame aşağılanmışlık, horlanmışlık ve ezilmişlikten çıkış yolu arayan kitlelerin bir kısmı için gerek yerel gerekse küresel tahakküme karşı bir başkaldırı simgesiydi. Müslüman halkın, özellikle de gençliğin bir kesimi için Üsame Orta Doğu'da İslam düşmanlarının işbirlikçisi firavunlar olarak gördüğü rejimlere karşı çıktığı gibi, aynı zamanda bu rejimlerin en büyük destekçisi olan, müslüman topraklarını ((ırak ve Afganistan) işgal eden ve Filistin'deki Siyonist işgali ve ırkçı ayrımcılık sistemini destekleyen Batı'ya karşı da mücadele eden biriydi. 


İkincisi ise birincisinin tersi olan durumdu. Dünya son yirmi yıldır ekonomik güç dengelerinde bir değişime sahne olmakta. Bu durum orta ve uzun vadede kaçınılmaz olarak siyasi ve askeri güç dengelerinde kaymaları ve değişiklikleri de beraberinde getirecekti. Dünyada yeni ekonomik güç merkezlerinin doğması doğal olarak enerji ihtiyacını ve talebini artırmıştı. Siyasi ve askeri güç dağılımındaki kaymalar ve değişiklikler haliyle enerji kaynakları üzerinde acımasız bir rekabeti de beraberinde getirecekti. Bunun önüne geçmek ve bu kaynaklar üzerinde sarsılmaz bir hakimiyet kurmak amacını taşıyan Amerika için Üsame bu hakimiyet savaşını örtecek ve meşrulaştıracak bir "sembol" oldu. 11 Eylül Amerika'ya Üsame'yi bir "başağrısı" olmaktan çıkarıp bir "sembol"e dönüştürmenin imkânını sağladı. "Terör" ile "İslam"in özdeşleştirildiği 11 Eylül sonrası dönemde, bu ikisi Üsame'nin şahsında "tek" bir cisme bürünüp, "Üsame sembolü"nce temsil edilir oldu.

B - Tunus'da başlayan ve Mısır'da devam eden ve Bin Ali ve Mübarek'in devrilmeleri ile sonuçlanan ayaklanmalar bölge halklarinda şu kanaati uyandırdı: "Biz bu vahşi ve ilkel baskı rejimlerinin pençesi altında ilelebet yaşamaya mahkum değiliz." Bu idrak süreci beraberinde, şiddeti yöntem olarak benimsemiş başkaldırı ve mücadele sembolü olarak Üsame'nin ölümünü beraberinde getirdi. Silah kullanmadan ve bomba patlatmadan, halkın kendi kollektif iradesini kullanmasının sonucunda kolay kolay devrilmez denilen iki despot iktidardan ayrılmak zorunda kalmıştı. Bölgeyi çok iyi bilen tecrübeli gazeteci Robert Fisk'in deyimiyle, "Üsame bin Ladin Tahrir Meydanı'nda öldü". Hayatta bile olsa, başkaldırı sembolü olarak önemini yitirmiş Üsame'nin hedefte olduğu bir strateji ile yeni dönemin beraberinde getireceği yeni dengelerin idare edilemeyeceğini idrak eden Amerika için de Üsame'yi semboller aleminde de öldürmenin zamanı gelmişti.

"Terör" bir meşrulaştırma aracı olarak olgusal düzeyde düşük yoğunluklu sembolik kullanım değerini tamamen yitirmeyecekti; ama Üsame'nin bireysel bir sembol olarak miadı dolmuştu. Eğer bu ölüm gecikirse, elde edilebilecek bazı faydaların yitirilmesi sözkonusu olabilirdi. 2012'de tekrar başkan adayı olmayı düşünen Obama, bugüne kadar sadece ekonomide değil, ulusal güvenlik konusunda da dirayetli bir başkan imajı verememişti. Bu durumda, Amerikan halkının hafızasında hala "en fazla aranılan en tehlikeli terörist" sembolü olarak önemli bir yer işgal eden Üsame'nin öldürüldüğü haberi Obama'ya da bir imaj tazeleme imkanı verecekti. Bir direniş ve terör sembolü olarak Üsame'nin ortadan kalkması değişim rüzgârlarının estiği Orta Doğu'ya yönelik yeni bir sayfanın açılmasının zeminini de hazırlayabilirdi. 


Kısaca, hem Orta Doğu'da hem de Amerikan toplumu nazarında, Üsame'nin kollektif hafızada bir sembol olarak ölümü gerçekleşti. Hala kelimenin tam anlamıyla bir devrim boyutuna ulaşmamış ve kesin istikameti belirlenmemiş olan "Arap Baharı"nin ortaya koyduğu gerçek, bölgede statükonun artık kabul edilebilir olmadığı. Önceden Batı'nin bölgeye her önemli mudahelesinde ya da İsrail'in Filistin'deki her büyük ölçekli saldırısında öncelikli olarak Mısır'a bakılır ve önemli bir halk tepkisi gorulmediginde işler yolunda sayılırdı. Ancak Mısır'da daha bir hafta önce gerçekleştirilen Filistin'e destek gösterisinde boy gösteren sayıları iki milyona yaklaşan göstericiler eski görüntülerin ne kadar yanıltıcı olduğunu gösterdi.


Artık eski paradigma üzerinden ABD ve müttefiklerinin bölge ile ilişkilerini sürdürmesinin imkânsızlığı ortada. Üsame'nin bir sembol olarak varlığının devam etmediği bir dünyada, Amerika'nin özelde Orta Doğu'da genelde Müslüman dünyada varolan kötü imajını tamir edebilmesi ve İslam dünyası ile müslümanlarca meşruiyeti sorgulanmayan bir ilişki gerçekleştirebilmesi mümkün olabilecek mi? Bu konuya, bir sonraki yazımızda devam edeceğiz.